Veli Şenkarabacak (Eski KEV Başkanı, 1974 mezunu)
Kepirtepelileri anlatan, tanıtan çok az kitap vardır. Bunlardan biri üçleme halinde yazılan Kepirtepe Aydınlığı, Kepirtepe Güneşleri ve Kepirtepe Işığı’dır. Bu üçlemenin Kepirtepe mezunu olmayan Hasan Akarsu tarafından yazılması ilginçtir. Ve yine ilginç olan Kepirtepe Köy Enstitüsü’nün yetiştirdiği bir öğretmenin, öğrencisini etkileyerek bu eserin ortaya çıkmasına vesile olmasıdır.
Eserler, Köy Enstitüsü mezunlarıyla röportajlar yapılarak yazılmış. Kepirtepe Aydınlığı üçlemenin ilk eseridir ve basım tarihi 2005’tir. Kepirtepe Güneşleri’nin basım tarihi 2009, Kepirtepe Işığı‘nın basım tarihi 2013’’tür. Üç eser de Öğretmen Dünyası tarafından basılmıştır. Bu yazıda üç kitabı da birlikte ele alacağım.
Kitaplarda röportaj yapılan 46 kişiden ikisi kadın, biri de Kepirtepe’yi bitirememiş, bir kişi de Kayseri/Pazarören Köy Enstitüsü 1944 mezunu. Röportaj yapılan 45 Kepirtepe mezununun dokuzu Bulgaristan, ikisi Romanya, biri Yunanistan biri de Makedonya doğumlu. Hepsi küçük yaşlarda Türkiye’ye gelmişler. Göçle gelenlerin okuma gayreti yerli halka göre daha fazladır. Göç ile gelenler hayata tutunabilmeye, mücadeleye ister istemez daha fazla önem vermişlerdir v e bunu başarmışlardır.
KAYIT PARASI İÇİN ÖKÜZ SATTILAR
Röportaj yapılan tüm mezunların okula girişlerinin orijinal bir hikâyesi var. Çok zorluk yaşadıkları, adeta imkânsızı gerçekleştirdikleri kesin. Okula kayıt parası olan 30 lirayı verebilmek için koşum öküzlerini satanlar bile var. Okula kaydolmaya gelirken çoğunun yayan geldiğini söylememe bile gerek yok. Hepsinin köy çocuğu olduklarını zaten biliyoruz.
Röportajlarda en öne çıkan konular İkinci Dünya Savaşı, yoksulluk ve Kepirtepe’nin 1941 yılında Hasanoğlan’a taşınıp orada dokuz ay kalmaları… Yine öne çıkan bir diğer konu, okulun kurucu, yönetici, öğretmen ve eğiticilerinin nitelikli insanlar olmaları, öğrencilere kendi çocukları gibi sahip çıkmalarıdır. Bu durum okuldan kaçıp geri dönmeyi engellemiş ve başarıyı getirmiştir.
TEMELE GÖMÜLEN İSİMLER
Edirne Karaağaç’ta küçük bir zabit mektebinde kurulan okulun, önce Alpullu Şeker Fabrikası Okulu’na, daha sonra Lüleburgaz’da Emrullah Efendi İlkokulu’na ve nihayetinde Kepirtepe’ye taşınıp yerleştiğini öğreniyoruz. Kepirtepe’deki tüm yapıların, öğretmenler, usta öğreticiler ve öğrenciler tarafından yapıldığını görüyoruz. Erkek öğrenciler; yapıcılık, demircilik, marangozluk bölümlerine isteğine ve yeteneğine göre ayrılıyorlarmış. Kepirtepe’nin ana binasını yaparken temel betonu dökme esnasında orada çalışanların hepsinin isimlerini yazıp bir şişeye koyup temellere gömdüklerini de öğreniyoruz. (Sağlıklarında o binanın yıkılmaya terk edileceğini hiç düşünmemişler.)
TEK TEK İLGİLENİLMİŞ
Kepirtepe Köy Enstitüsü’ne girecek öğrenciler, kaymakamlık, gezici müfettişler ve okul idaresi tarafından mutlaka bir sınavdan geçiriliyor. Sağlık problemlerinin olup olmadığı da inceleniyor. Sağlık problemi çıkanlara “iyileş, gel oku” deniyor. Yalnız kız öğrencilerde biraz zorlanılıyor. Öğrencilerden köylerinden tanıdık kız öğrencileri getirmeleri isteniyor. Öğrencilerin okula kayıt olmaları aynı tarihte yapılmadığından her öğrenci ile tek tek ilgilenilmiş, gerekirse tatile gönderilmemiş ve diğer arkadaşlarına yetiştirilmeye çalışılmış.
Okulda, ilk aylarda çadırlarda, barakalarda yaşamışlar, geceleri lüks lambaları ve gemici fenerleriyle ders çalışmış, çimento torbalarından defterler yapmışlar. 1943 senesinde okula beş yüz metre ileride 176 metre derinlikte su bulunuyor ve su artezyenle çıkarılıp su deposu yapılıyor. Okula su bu depodan dağıtılıyor. Yine aynı yıl içinde elektrik santrali kurup okula elektrik verdiklerini öğreniyoruz.
Yine öğreniyoruz ki Kepirtepe’ye ilk kaydını yaptıran kız öğrenci, 143 numara ile Hatice Bayındır. Bayındır, 1944 yılında Kepirtepe’den mezun olmuştur.
YILDA EN AZ 24 KİTAP
Dersler, iki hafta kültür, bir hafta sanat, bir hafta uygulamalı tarım dersi şeklindeymiş. Tüm öğrencilerin giysileri deneyimli öğretmenlerin gözetiminde kız öğrenciler tarafından dikilirmiş. Tarım derslerinde ise bahçe tarımı, tarla tarımı, hayvan bakıcılığı, arıcılık, meyvecilik işleri mevsimine göre yapılırmış. Müzik ve eğlence saatlerinde enstrüman çalmayı öğrenir, şiir ve tiyatro geceleri yaparlarmış. Öğretmenler ve öğrenciler yılda en az 24 kitap okurmuş. Kepirtepe’nin kütüphanesi yıllar önce de bir hazineymiş… Öğrenciler nöbetleşerek okul yönetimine katılırmış.
Hasanoğlan’a Kepirtepeliler, 1941’de trenle ve diğer tüm Köy Enstitülerden önce gidiyorlar. Öğreniyoruz ki Hasanoğlan’ın ilk kazmasını 1943 mezunumuz, İpsala/İbriktepeli Hüseyin Serin “Bozkırı uyandıracağız, ocak tüttüreceğiz” sözleriyle vuruyor. Hasanoğlan’da 19 okul binası yapılıyor.
Kepirtepe’ye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un o yıllarda ziyarette bulunmaları tüm röportaj yapılanların ortak ifadesi. 1942 yılında İsmet İnönü’nün Kepirtepe’de cebir dersi verdiğini öğreniyoruz. Sonraki yıllarda Kazım Karabekir, Celal Bayar ve Adnan Menderes’in de okulumuzu ziyaret ettiğini öğreniyoruz.
İLK TAYİN KENDİ KÖYLERİNE
Hemen hemen Kepirtepe’yi bitirenlerin tümünün ilk tayinleri kendi köylerine yapılıyor. İlk yıllarda her öğretmene tayin edildiği köyde toprak veriliyor. Okuldan da öküz, araba, pulluk vb. tarım araçları gereçleri veriliyor. Sonra bu uygulamanın güç olduğu anlaşıldığından iş sadece maaş vermeye dönüşüyor.
ÖĞRENCİLERİ DE KEPİRTEPELİ OLDU
Mezunların tayin oldukları köylerde genellikle okul olmadığından ilk işleri okul yapmak, okullarını üç sınıftan beş sınıfa çıkarmak oluyor. İlk yıllarda toplumdan pek destek görmüyorlar. Değerlerini toplum zaman içinde anlıyor. İçinden çıktıkları köye minnet borçlarını ödemek için genellikle Kepirtepe’ye sınavla mümkün olduğu kadar çok öğrenci sokuyorlar. Hatta Lüleburgaz Kazan/Ertuğrul Köyü’nden Şükrü Akdeniz’in sınava giren 17 öğrencisinden 17’si de Kepirtepe’yi kazanınca Şükrü Akdeniz soruşturma geçiriyor. Okumayı kurtuluş olarak görüyorlar. Her türlü okula öğrenci sokuyorlar. Hepsi askerliklerini yaparken önemseniyorlar. Zaman içinde il ve ilçelere tayinleri çıkıyor. Milli Eğitim içinde öğretmenlikten başka görevler alıyorlar. Röportaj yapılan mezunların çoğunluğunun yüksekokulda okuduklarını görüyoruz. Hepsi çocuklarını ve torunlarını mutlaka ama mutlaka okutuyorlar.
1947’ den itibaren Köy Enstitüleri ve mezunları kötülenmeye, gözden düşürülmeye başlanıyor. Köy Enstitüleri hızla bitirilmeye çalışılırken mezunları da Kepirtepe mezunlarına açılan Köyleri Kalkındırma Derneği davası gibi sahte davalarla “komünistlik”ten mahkûm ediliyor, enstitülü yok ediliyordu. Bu düzmece davalarla bir hayli öğretmen hem hapse atılmış, hem de meslekten atılmıştı. Kitaplardan bunları da öğreniyoruz.
KÖYLERİNE SIĞMADILAR
Üçlemedeki herkes çok başarılı insanlar… Bu başarıyı ancak Köy Enstitüsü’nden mezun olanlar yakalayabilir. Hiçbirisi köyüne sığmamış. En az çalışanı gündüz öğrencileri okutmuş, gece velileri okutmuş. Kooperatifçiliğe soyunan da var, Lüleburgaz köylerinin imar planlarını çizen de… Milletvekili olan da var, ressam olan da, belediye başkanı olan da… Hiçbiri emekliliği kabul etmiyor. Hepsi hayatın bir alanında bir şeyler yapmaya devam ediyor. Kahvehaneye gitmiyorlar. Hemen hemen hepsi dergilere, gazetelere yazılar yazıyorlar.
Röportaj yapılanların hepsi, Türkiye’deki eğitim sisteminin kötüye gittiğini, bu eğitim sisteminin çıkar yol olmadığını, bu nedenle de ülkenin geleceğini iyi görmediklerini ifade etmişler. Şimdilik galiba zaman onları haklı çıkardı.
Söyleşi yapılan kişilerin birçok özel anısı var ancak kitaplar okunursa tat alınabilir. Hepsi “17 Nisan’ın aydınlık yolunu kapatanlar utansın” diyor. Son sözlerini de hepsinin adına Mehmet Başaran söylemiş: “Tam bağımsız, onurlu bir Türkiye için…”
Bu kitapları okuduktan sonra şair, yazar Hasan Akarsu’ya saygım, hayranlığım daha da arttı. Bu kitapları hepimiz okumalıyız. 46 kişiyle, onların oldukları yerlere gidip röportaj yapabilmek kolay iş değil. Yine bu kitapları okuduktan sonra yaşayan tüm Kepirtepe Köy Enstitüsü mezunları ile röportaj yapmak, hepsinin söyleyeceklerini kayıt altına almak geldi içimden. Biz Kepirtepeliler bunu yapmalıyız. Teşekkürler Hasan Akarsu.
Bu yazı, Kepirtepe bülteninin 20. sayısında yayımlanmıştır.